10 Ocak 2011 Pazartesi

"BEN" i Seviyorum....


Daha geçen gün fark ettim BEN'i sevdiğimi.
Tuhaf, beraber geçirdiğimiz 31 senenin ardından ki şubatta 32 olacak, sevgili bedenimin benim her türlü uyuzluklarıma katlandığını, bu yüzden hasta olduğunu, yıprandığını ve hatta yalnız kaldığını fark ettim.
Mutluluğu, güveni, paylaşmayı ve akla gelebilecek daha pek çok şeyi BEN'in dışında aradım ama geçen gün kafasına piyano düşmüş çizgi film kahramanı gibi fark ettim ki;
En güvenilir yer, O'nun olduğu yer,
En huzurlu yer, O'nun olduğu yer,
En neşeli yer de O'nun olduğu yer...
Yani bedenimin, yani BEN'im...
Söylediklerimde bir narsizim inanınki yok.
Bedenimi kendimden ayrı da görmüyorum ama ruhumun ölümsüzlüğüne armağan bir ölümlü olduğunu düşününce içim bir tuhaf oldu ve O'nu daha fazla sevmeliyim demeye başladım.
Benim abuk yemek yeme alışkanlığımdan dolayı gizli şekeri çıktı, kilo aldı, sigaram yüzünden yıprandı ve sağlıksızlaştı...
Ruhumu bu dünyaya bağlayan yegane şey bedenim.
Bu nedenle o olmaz ise hiç bir şeyin anlamı yok...
Bunları sadece ben istediğim için yaptı ve eminim yine istediğim her şeyi tükenene kadar elinden geldiğince yapmaya çalışacak.
Hiç sorgulamıyor bile...
Şimdi bir düşünün, bizler bedenlerimize haksızlık yapmıyor muyuz?
Sağlıksız besliyoruz, stres altında tutuyoruz, sigara ve içki ile mahvediyoruz, abuk sabuk daha neler neler yaıpıyoruz ve sonrada Onlardan;
Şişman olduklar için, kel oldukları için, çabuk yaşlandıkları için, mavi gözlü olmadıkları için, yok bilmem ne olmadıları yada bilmem ne oldukları için nefret edip duruyoruz.
Halbuki Onlar sadece biz ne istiyorsak onu yapıyorlar hem de karşılıksız.
Bizlere verilen bu muhteşem hediyeler için fazla şimarıklık yapmıyor muyuz?
Kaç defa Allah'a şükrettik, teşekkür ettik bu yüzden?
Sizi bilmem ama ben sanırım akıllandım.
Ve şimdi bir kez daha gülümseyerek söylüyorum ki....
Beni Seviyorum....



6 Ocak 2011 Perşembe

Yanlış Anlamak ve Yanlış Anlaşılmak...

"Afedersin, yanlış anladım sanırım.."
"Yok hayır ben yanlış anlattım..."
"I ıh, ben yanlış anladım" yada "hmm sen yanlış anlattın salak olan sensin..."
Bu nedir yahu ve nereye kadar böyle gider?
Bir de benim gibi takıntılı bir adam işin içine girerse eyvah eyvah, çağırın belediyeyi çıkarsın beni o rögarın içinden.
Sonra dört dönüyorum yukarıdaki arkadaş gibi, aslında ben şunu demek istedim yoo pardon aslında bunu demek istedim....
Askeri okulda bir binbaşımız bize;
" İletişimin temeli düşündüğün şeyi karşındakine düşündürebilmektir demişti"
Vay anam vaay, yani sen X düşüneceksin, X söyleyeceksin, karşı taraf X duyacak ve X anlayacak, işte o zaman bağlantı kurulmuş demektir.
Ben genelde X düşünüyorum, Y söylüyorum karşı taraf Z anlıyor ve Q söylüyor.
Hadi bendeki salaklık da sana noluyor yahu??
Kısacası bu aralar daha bir kendimi anlatabilme delisi oldum ve karşı tarafın beni anladığını düşünene kadar ısrarlı bir şekilde saçmalayıp duruyorum.
Sizce hangisini daha çok yapıyoruz?
Yanlış anlamayı mı yanlış anlaşılmayı mı?

4 Ocak 2011 Salı

Cinsel taciz ve tecavüz


İlk defa bir hakim, Taksim'de bu sene yapılan tacizleri farklı bir ceza kanunu içeriğine sokarak tacizcileri tutukladı ve savcı da her bir için 7'şer sene hapis cezası istedi.
Eskiden TCK 105. madde kapsamında değerlendirilen tacizler bu defa TCK 102. madde kapsamında yani "vücut dokunulmazlığını ihlal" kapsamında değerlendirildi.
Bu durumda tacizcilerin 2-7 yıl arası ceza alabileceği anlamına geliyor.

Vücut dokunulmazlığını ihlal....
Adı bile güven veriyor değil mi?
Hatırlarsanız, dünyayı gezme ve eğlenme ruhuna sahip maceracı insanların son görüldüğü yer Türkiye oluyordu bir ara.
Sonra??
E sonrası tecavüz ve ölüm...
Hatta öyle ki bu şeyler ( bunu yapanlara ne diyeceğimi bilemedim) sadece kadınlara değil, 13-14 yaşındaki erkek çocuklarına bile tecavüz edip öldürebiliyorlar...
Dünyada cinsel dürtülerin bu kadar uç noktalarda ortaya çıktığı kaç yer vardır acaba?
Hele bir insanın başka bir insanı, istemediği halde sözleriyle, elleriyle taciz edip daha sonra tecavüz edip öldürebilmesi ise kan donduran bir olay.
Ne yazık ki bu fiil "Erkeklere" has bir özellik. Yani dünya tarihinde tacizci kadın hatta tecavüzcü kadın da mutlaka vardır ama bu eylemler esas olarak "erkek" eylemleridir.
Peki bir erkek bu noktaya nasıl gelir?
Erkek olarak hepimiz öyle yada böyle bir kadına laf atmış veya kur yapmışızdır.
Ama fark nerede başlıyor? Yani, sevimli ve tatlı bir kur yapmak ile tecavüz edip öldürebilmek arasında nasıl gidilip gelinebiliyor?
Sanırım bunun temelinde başta kişilik özellikleri (karakter), kültür, eğitim ve çevre geliyor.
Sadece eğitimsiz ve cahil insanların tecavüz edip, eğitimli ve naif insanların ise laf attığını sanmıyorum.
Yani eğitim her şeyi çözmüyor. Pekala bir profesör de tecavüz edebiliyor. Ya da okuma yazma bilmeyen ve hayat görüşü çok dar olan bir erkek de böylesi bir olayı durdurmak için araya girebiliyor.
Taciz veya tecavüzlerde kişilerin bahaneleri ise hep aynı; "çok tahrik oldum, o da istiyor sandım, hak etti, böyle giyinirse olacağı bu, şeytana uydum....."
Gördüğünüz gibi, erkekler suçlu değil (!), suçlu olan tamamen ya kadının kendisi, ya testosteron yada şeytan...
Yine bilen arkadaşlarım iyi bilirler ki, erkeğin uçkur özgürlüğünün kadının yasaklarının başlangıç noktası olmasına hep karşı oldum.
Kadına erkekler tarafından getirilen yasakların çoğu toplumsal bir kılıfa sokularak hazırlanıyor ve aynı fiil erkek için sorun bile teşkil etmezken kadının ölümüne dahi neden olabiliyor.
Sonuç olarak erkek egemen toplumlarda erkekler hormonlarını kontrol altına almaktansa kadınları kontrol altına almayı tercih ediyor ve kadının bu hormonları uyaracağı her hareket tacizle veya tecavüzle cezalandırılıyor.

Bu konuda sanırım en iyi çözüm "KISIRLAŞTIRMAK"...
Evet, yanlış okumadınız, benim önerim uçkuru ile başı bu kadar belada olan birini bu dertten kurtarmak, yani kısırlaştırmak.
Savunmasız bir çocuğa, bir kadına, bir erkeğe, bir canlıya veya her ne ise ona, sırf hormonlarına yenik düşüp tecavüzde bulunabiliyorsa bir şey ( her ne ise) bence derhal ve hatta olay yerinde kısırlaştırılmalıdır...